Yaşam

Süryani Nahrin Mert: Diyarbakır bayramdı şimdi hüzün var

Evrim Denizi

DİYARBAKIR – Maraş’ta meydana gelen depremlerin yaraları henüz sarılmazken, Paskalya ve Ramazan Bayramı peş peşe geldi. Diyarbakır halkı depremler nedeniyle bayramları hüzünle karşıladı.

İzmir’de yaşayan Diyarbakırlı Süryani Nahrin Mert, Paskalya için Diyarbakır’a geldi. Çocukluğu Suriçi’nde geçen Mert, tatilini Paskalya’nın ardından gelecek olan Ramazan Bayramı için uzattı. Surp Giragos Kilisesi’nden görüştüğümüz Nahrin Mert, İzmir’de yaşamasına rağmen her yıl ailesiyle birlikte Paskalya’yı kutlamak için Diyarbakır’a geldiğini söyledi. Çocukluğunun geçtiği Suriçi’nde eski bayramları özlediğini ve eski coşkuyu göremediği için üzüldüğünü ifade eden Mert, bayramların eski coşku ve maneviyatı taşımadığını söyledi.

.

‘BİZİM TATİLLERİMİZ FESTİVAL Cazibesinde Geçti’

Çocukluğu Suriçi’nde geçen Nahrin Mert, eski bayramları şöyle anlattı:

“Çocukluğumda yaşadığım mahallede belli bir Süryani, Ermeni ve Keldani nüfusu vardı. Paskalya Bayramı yaklaşırken hepimizin tatlı telaşı içindeydik. Paskalya günleri için şimdiden hazırlıklara başladık. Yumurtaları haşlayıp, boyadık. rengarenk olur, bayrama o kadar hazırlanırdı ki… İkramlar yapardık, yumurta şıngırdatır, sihirbazlık ve benzeri oyunlar oynardık.

Bayramlarımız bayram havasında geçti. Paskalya kekleri yapardık ve şekerler alırdık. Bayramdan önce oruç tutardık ve oruçlarımız 50 gün sürerdi. Bayramdan bir gün önce günümüz kilisede geçerdi, ayinler yapardık. Suriçi tarihi bir yapıya sahiptir. Bahçeli müstakil evlerde yaşıyorduk. Bahçemizde sofralar kurar, misafirlerimizi ziyafet için ağırlardık. Hem Süryani hem de Müslüman komşularımız bayrama gelirdi.”

‘TEK TİP BİR TOPLUM OLUŞTURMAK İSTEDİLER’

Suriçi’nde Ermeni, Süryani ve Müslümanların bir arada yaşadığını ifade eden Mert, “Biz Süryaniler hiçbir zaman bu ayrımcı tavırla büyümedik. Aramızda bir bağ vardı, komşuluk bağlarımız samimiydi. Bayramda Müslüman arkadaşlarımızla şeker toplardık. Ramazan Bayramı.” Manevi bir duygu ve huzur vardı. O gün ne giyeceğimize karar verir, sabah erkenden kalkıp arkadaşlarımızla buluşurduk” dedi.

Mert, “Çocuklarının bizimle oynamasına izin vermeyen, yemeklerimizin haram olduğunu savunan muhafazakar Müslüman aileler muhakkak vardı” dedi.

Süryanilerin ve Ermenilerin Diyarbakır’dan yavaş yavaş taşındıklarını ifade eden Mert, “Taşınmak zorunda kaldılar. Eski evlerimiz yıkıldı, birden fazla ibadethanemiz hep tehlikede. Tek tip bir toplum yaratmak istediler ve bu oluyor. .”

.

‘İNSANLAR EKONOMİK SIKIŞTA’

Diyarbakır’ın Gazi Caddesi’ndeki kalabalığın bayram telaşından çok ekonomik telaş içinde olduğunu belirten Mert, gözlemlerini şöyle anlattı:

“Havaların ısınmasıyla ve bayram arifesinde Surp Girogos Ermeni Kilisesi’ne yürüdüğümüz Gazi Caddesi’nde bir kalabalık var. Ancak bu kalabalık bayram telaşından çok ekonomik telaş içinde. Doğup büyüdüğüm Diyarbakır’a geliyorum şimdi hüzünle dönüyorum.Eski bayramlarla birlikte geçmişe dair her şeyimizi kaybettik.Suriçi tarihi dokusunu kaybetti.Hala bayramı kutlamaya gelen Müslüman misafirlerimiz var ama bayramlar hepimiz için çok cılız ve suni.Bir şeyler eksik hepimiz farkındayız.Yapay bir hava var.Eskiden herkes birbirini sever, sayardı gideri, dini, dili, dili ne olursa olsun. Ancak Müslüman halk bayramları eskisi gibi coşkuyla karşılamıyor. Hepimiz kayıp bir şehirde yaşıyoruz.”

‘SURİÇİ BETONUNU GÖRMEK ANNEMİ ÇOK ÜZÜYOR’

Annesinin gençlik yıllarını geçirdiği Suriçi semtini artık tanıyamadıklarını ifade eden Mert, “Annem 77 yaşında, gençliği Suriçi’nde geçti. Burada evlendi, ilk çocuğunu burada doğurdu. Benim annem 77 yaşında. Şimdilerde apartmanda oturan anne, bu mahallelere geldiğinde ağlamaya başlıyor. Suriçi’nin de betonlaştığını görmek inanılmaz: “Kimseyi tanımıyor, ne Müslüman, ne Süryani, ne Ermeni. Artık oturduğu binada bile kimseye Süryani olduğunu söyleyemiyor” dedi.

Mert, ailesinin “Fermanı filla” tehciri sırasında Lice’nin Göçxar köyünden Diyarbakır merkeze taşınmak zorunda kaldığını söyledi.

‘SURİÇİ’DE KÜLTÜR KARIŞTI’

Dedesi ve dedesi hicretten sonra Suriçi’ne yerleşmiş ve esnaflık yaparak hayata tutunmuş. Mert, “Annem için alışma süreci sıkıntıydı ama alıştı. Şimdi buraları gezmeye geldiğimizde Suriçi’nin yeni halini görünce çok üzülüyor” diyen Mert, şunları kaydetti: diyerek çocukluğunu geçirdiği Diyarbakır’ı anlattı.

“Annem bir kültürün yok edildiğine inanıyor. Burada annemden ve birkaç eski Müslüman esnaf arkadaşımızdan buna benzer sözler duyuyoruz. Eski komşularımızla bağımızı korumaya, gençlere ve çocuklara eski kültürlerimizi anlatmaya çalışıyoruz. Diyarbakır’da birçok halkın, farklı kültürlerin ve inançların bir arada yaşadığını ve bu şehrin tüm halklara tekrar tekrar ev olabileceğini bilsinler diye elimizden geldiğince.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu