Uzmanlar Haber7’ye değerlendirdi: ‘İsrail’in Nasrallah suikastinin karanlık noktaları’
-
Haber7 – ÖZEL
İsrail’in siber saldırılarla şok operasyonlar düzenlediği Lübnan’da Hizbullah’ın üst kademesini ve son olarak örgüt lideri Hasan Nasrallah’ı vurması geniş yankı uyandırdı. Hizbullah’ın tepe yönetiminin tamamı saf dışı kalırken, yakın gelecekte bölgeyi nelerin beklediği, İsrail’in hangi hamleleri gerçekleştirebileceği ve İran’ın mevcut denklemdeki konumunu uzmanlarla konuştuk.
- Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Furkan Kaya, Hizbullah’ın geçmişteki direnişinin İran desteğiyle şekillendiğini ve İsrail’e karşı güçlü bir mücadele sergilediğini belirtti. Ancak, son dönemde yaşanan suikastlar ve İran’ın stratejileri hakkında sorgulayıcı bir bakış açısı sundu.
- Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Uzmanı Dr. Mehmet Rakıpoğlu, İsrail’in kayıplarının ardından aldığı önlemlerin arkasında Amerika’nın desteğinin olduğunu vurguladı. Rakıpoğlu, İran’ın savaşma isteğinin azaldığını ve bunun bölgesel bir savaşı tetiklemeyeceğini öngördüğünü ifade etti. Ancak, Hamas’ın direniş gücünün, savaşın dinamiklerini değiştirebileceği konusunda da dikkat çeken sözler sarf etti.
- Güvenlik İstihbarat Terörizm Araştırmaları Derneği Başkanı Cihad İslam Yılmaz, Hizbullah’ın Nasrallah sonrası vereceği cevabın, örgütün geleceği açısından kritik önemde olduğunu belirtti. Yılmaz, yeni liderliğin, Nasrallah’ın ölümünü bir misilleme gerekçesi olarak kullanma olasılığının yüksek olduğunu ifade etti.
İşte o değerlendirmeler…
KAYA: KARANLIK NOKTALAR VAR
- Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Furkan Kaya:
7 Ekim’den bu yana yaşanan bir vahşet ve soykırım var. Bunun tarihi derinliği de var. 75 yıldır Filistin halkı kendi topraklarında ölüm görüyor. Kendi topraklarından koparılıyor ve orada Müslümanlara karşı ciddi bir katliam var.
1982 yılındaki Sabra ve Şatilla Katliamı sonrasında Hizbullah’ın İsrail’in bu ilerleyişine karşı bir direniş örgütü olarak İran desteğiyle oluşturuldu. Bölgede hem İran’ın paramiliter milis gücü olarak kurulması, desteklenmesi ve 2006’daki İsrail Lübnan Savaşı’na kadar olan süreçte Hizbullah İsrail’in saldırılarına karşı direnç noktasıydı. 2006’da 44 gün süren savaşta Lübnan, İsrail ordusuna ciddi zayiat verdi. İsrail ordusu o savaşı adeta kaybetti. O günden bugüne kadar Hizbullah hem teçhizatlandı hem silahlarını geliştirdi. Mukavemet gücünü arttırdı.
7 Ekim’den sonra özellikle İsrail’in kuzeyindeki yerleşim yerlerinin boşaltılması ve Lübnan,’ın bu noktaları bombardıman altına alma suretiyle denge sağlamaya çalışıldı. Bu geldiğimiz nokta özellikle 7 Ekim’den bu yana kadar daha farklı bir pozisyonu karşımıza çıkarıyor.
Bu katliam öncesinde birçok suikast gerçekleştirildi. Bunların belki en önemlilerinden biri İran Cumhurbaşkanı’nın helikopterinin düşmesi veya düşürülmesiydi. Arkasından Filistin davasının en önemli ismi İsmail Haniye, İran Cumhurbaşkanı’nın yemin töreninin ardından kaldığı konuk evinde şehit edildi. Arkasından Fuat Şükrü’nün aynı şekilde öldürülmesi… Arka arkaya yapılan bu suikastler, İran’ın yetersizliğini veya kabiliyetsizliğini mi gösteriyor? Yoksa İran içinde özellikle istihbarat seviyesinde bir zafiyet olduğu mu karşımıza çıkıyor? Veya İran içerisinde başka İranlar mı var? Çünkü bu süre zarfı içerisinde böylesi saldırılar sonrası edilen yeminler ve İsrail’e muhakkak karşılık verileceğine dair sözlerin ardından bunu sağlayan bir hamle görmedik.
Son siber saldırının ardından Nasrallah’ın gerçekleştirdiği konuşma da ezber bozmamıştı. Çok ses yükseltemediler. Bütün bunların arkasından Nasrallah’ı hedef alan söz konusu saldırının gerçekleşmesi biraz enteresan. Muhtemelen uzun süredir Nasrallah takip ediliyordu. Hizbullah içerisinde değişim dönüşüm isteyenler veya artık İran içerisinde başka derin bir İran mı, yoksa MOSSAD’ın etkisiyle mi bunun yapıldığı noktasında bence çok karanlık noktalar var.
HİZBULLAH BÖLÜNECEK Mİ?
Peki şimdi ne olacak? Hizbullah’ın bölünmesinin söz konusudur. Hizbullah yoluna nasıl devam edecek? İran Hizbullah’a yeni lider mi belirleyecek? Yoksa Hizbullah kendi içinden bir lider mi çıkaracak? Bunlar hep soru işareti. Ama tabii hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
BÖLGEYE BARIŞ GÜCÜ ŞART
Aynı zamanda burada Türkiye’nin stratejik ve jeopolitik öneminin de ön plana çıkması söz konusu. Türkiye-Mısır yakınlaşma sürecinin başlaması, Sisi’nin Sayın Cumhurbaşkanı’nın çizgisine yaklaşması İsrail’in işine gelmiyor. Hem kuzey ve hem de güneyden sıkışacak İsrail hareketsiz kalacaktı. Nil’den Fırat’a kadar bu bölgeyi terörize etmek üzere İsrail’in kalkıştığı bugünkü vahşet politikasına yani güce güçle karşı koymak lazımdır. İslam ülkeleri artık bir araya gelmelidir. Filistin, Gazze coğrafyasında muhakkak bir barış gücü, bir mukavemet gücü kurulmak zorundadır.
RAKIPOĞLU: AKTÖRLER BÖLGESEL SAVAŞI TERCİH ETMEYECEK
- Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Uzmanı Mehmet Rakıpoğlu:
İsrail 7 Ekim’den bu yana ciddi kayıplar yaşamıştı. İsrail’in bazı stratejik ve askeri kabiliyetlerini kaybettiğine dair çeşitli düşünceler ve analizler ortaya konmuştu. Ancak gelinen noktada, İsrail’in bazı muhalif gruplara karşı gerçekleştirdiği suikast eylemleri, bu ülkenin imajını yeniden şekillendirdi.
İsrail’in bu operasyonları tek başına gerçekleştirmediğini de biliyoruz. Arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin güçlü desteği var. Bu tür büyük ölçekli askeri operasyonları gerçekleştirebilmek için gereken askeri ve teknolojik istihbarat bilgisine sahip olması, Amerika ile olan iş birliğinin boyutunu yansıtıyor. Amerika’nın sağladığı askeri malzeme, finansal destek ve istihbarat desteği, İsrail’in operasyonel kabiliyetlerini önemli ölçüde artırıyor.
Öte yandan, İran’ın bu süreçteki etkisi ise daha karmaşık bir tablo çiziyor. İran, 7 Ekim’de başlayan Hamas-İsrail savaşı sırasında aktif şekilde savaşma eylemlerinden kaçınmış ve daha çok geri planda kalmayı tercih etmişti. 7 Ekim’den bu yana İran’ın savaşma isteğinin zayıfladığı gözlemlenmişti. Bu durum, İran ve onun desteklediği grupların da İsrail’e karşı daha temkinli bir yaklaşım sergilediğini göstermişti.
Netanyahu’nun stratejisi ise Amerika’yı İran ile savaşa çekmek üzerine kurgulanmıştı. Bu bağlamda, her türlü askeri hazırlık yapıldı. Ancak bu durum, ileride bir savaş çıkma ihtimalinin her zaman gündemde olduğu anlamına geliyor. Rasyonel aktörlerin, bölgesel bir savaşı tercih etmeyeceklerini düşünüyorum. Zira böyle bir savaş, küresel boyut kazanabilir ve büyük güçler arasındaki dengeleri etkileyebilir.
İSRAİL’İN DENGESİNİ HAMAS BOZABİLİYOR
İsrail’in saldırganlık politikası, özellikle Lübnan’ın güneyini işgale kadar götürebilir. Kara operasyonları da gündemde yer alıyor ve bu tür eylemler, İsrail için stratejik bir tercih haline gelebilir. Eğer İsrail, rasyonel bir yaklaşım sergileyebilseydi, bu tür eylemlerden kaçınması beklenirdi. Ancak mevcut durumda, İran ve vekillerinin zarar vermemesi üzerinden, tüm direniş aktörlerini hedef alarak bir temizleme politikası izlediği gözlemleniyor.
Özellikle, Hamas’a kıyasla en az on kat daha güçlü bir askeri güce sahip olmasına rağmen, Hamas’ın tünel ağı gibi stratejik avantajları, savaşın dinamiklerini etkiliyor. Bu bağlamda, tünel sistemi ve gerilla taktikleri, Hamas’ın direniş gücünü artırmakta ve İsrail’in askeri operasyonlarını zorlaştırmaktadır. Bir yıl geçmesine rağmen, Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkelerin desteğine rağmen, İsrail’in Hamas tünellerinin yalnızca yüzde 30’unu ele geçirebilmiş olması dikkat çekicidir. Bu durum, savaşın en az 4 veya 5 yıl daha süreceğini gösteriyor. İsrail’in askeri gücünün bu kadar güçlü olmasına rağmen, Hamas’ın tünel sistemi nedeniyle sahada etkili olamamasına, bu savaşın uzamasına sebep oluyor. Bu çelişki, bölgedeki güç dinamiklerinin ne kadar karmaşık olduğunu gözler önüne seriyor. Dolayısıyla, bu koşullar altında İsrail’in başarısızlık yaşaması kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.
YILMAZ: DAHA SERT VE KAPSAMLI SAVAŞ ZAMANI
- Güvenlik İstihbarat Terörizm Araştırmaları (GÜVENSAM) Derneği Başkanı Cihad İslam Yılmaz:
İsrail-Hizbullah gerilimi, Ortadoğu’nun karmaşık dengeleri içinde kritik bir yapı taşını oluşturuyor. Asimetrik çatışmanın bu iki aktörü, bölgede karşılıklı bağımlılık içinde bir varlık sürdürürken, son dönemde İsrail’in giderek saldırganlaşan politikaları yeni bir güvenlik denklemine işaret ediyor. İsrail’in, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın hedef alınması gibi hamlelerle gücünü konsolide etme girişimi, yalnızca bir örgütün liderini değil, aynı zamanda bölgede kurulan stratejik dengeyi de sarstı. Bu durum, Hizbullah’ın geleneksel ‘itidal’ politikasını sürdürebilmesini zorlaştıracak yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor olabilir.
Nasrallah’ın ölümünün ardından Hizbullah’ın vereceği cevap, hem Lübnan’ın iç siyaseti hem de İsrail ile olan çatışmanın geleceği açısından kritik önemde. Yıllardır İsrail’e karşı daha çok söylemsel düzeyde kalan ve doğrudan bir askeri karşılık vermekten kaçınan Hizbullah, Nasrallah’ın liderliğinde itidalli bir strateji izledi. Bu strateji, Lübnan’daki siyasi konumunu sağlamlaştırmaya ve İsrail karşısında uluslararası alanda meşruiyet kazanmasına yönelikti. Ancak liderin kaybı, örgütün bu dengeli pozisyonunu tehdit edebilir.
Yeni liderliğin, Nasrallah’ın ölümünü meşru bir misilleme gerekçesi olarak kullanma olasılığı oldukça yüksek. Bu da İsrail ile Hizbullah arasında şimdiye kadar sürdürülen kontrollü çatışmanın yerini daha sert ve kapsamlı bir savaşa bırakabileceği anlamına gelir. İsrail’in de, Hizbullah’ın bu saldırılara yanıt vereceği ihtimaline karşı önleyici askeri operasyonlarını yoğunlaştırması ve daha geniş çaplı bir çatışma için hazırlık yapması beklenebilir.
İRAN’IN TUTUMU İSRAİL’E YARADI
Nasrallah’ın ölümünün yalnızca Hizbullah’ı değil, İran’ı da doğrudan etkilediği açıktır. Hizbullah, İran’ın İsrail’e karşı Lübnan’da yürüttüğü vekil savaşında kritik bir aktör olagelmiştir. Bu nedenle, Nasrallah’ın öldürülmesi İran için stratejik bir darbe anlamına gelmektedir. Özellikle, İsrail’in Tahran’da Hamas lideri İsmail Haniye’ye yönelik suikastı, İran’ın İsrail karşısında caydırıcılık kapasitesinin sorgulanmasına yol açmıştır. İran’ın bu saldırılara verdiği zayıf cevap, İsrail’in saldırgan politikalarını daha da cesaretlendirmiştir.
İran’ın İsrail karşısında vekil güçlerini kullanarak savaşı dolaylı yollarla sürdürme stratejisi, doğrudan askeri müdahale riskini minimize etmekle birlikte, bölgedeki vekillerinin zayıflamasına yol açtı. İran’ın bu pasif tutumu, Hizbullah’ın bölgedeki etkisini sınırlarken, İsrail’in askeri üstünlüğünü pekiştirdi.
İsrail’in Hizbullah ve diğer direniş gruplarına yönelik pervasız saldırıları, bölgede derinlemesine bir istikrarsızlık yaratmaya devam ediyor. İsrail’in bu pervasız hamleleri, Ortadoğu’daki çatışma dinamiklerini değiştirerek, bölgesel bir “security dilemma” yaratma potansiyeli taşır. İsrail’in saldırıları, Hizbullah ve İran gibi aktörleri daha radikal ve saldırgan politikalar benimsemeye zorlayabilir. Bu durum, bölgedeki diğer devlet ve devlet dışı aktörlerin pozisyonlarını da doğrudan etkileyebilir. Özellikle Hizbullah’ın yeni liderliği, İsrail karşısında daha agresif bir tutum takınırsa, bu çatışmanın kontrolden çıkması ve geniş çaplı bir bölgesel savaşa evrilmesi olasıdır. Eğer Hizbullah, Nasrallah’ın ölümüne sert bir yanıt vermezse, örgütün askeri caydırıcılığı ciddi şekilde zayıflayabilir ve İsrail bölgede stratejik üstünlüğünü daha da sağlamlaştırabilir.
Ancak, bölgedeki diğer aktörlerin, özellikle İran’ın İsrail karşısında daha sert bir tutum alması ihtimali, çatışmanın bölgesel bir savaşa dönüşme riskini de beraberinde getirebilir. Bu süreçte, Hizbullah’ın yeni liderliği İsrail’e karşı agresif bir pozisyon alarak örgütün prestijini yeniden kazanmayı hedefleyebilir. Bu da, Ortadoğu’nun zaten kırılgan olan güvenlik mimarisini daha da karmaşık bir hale getirebilir.